Were Were Liking, Fildişi Sahili 27 Mart
Bir gün
Bir insan aynanın (seyirci) karşısına geçip kendine sorular sormaya,
Bu sorulara cevaplar bulmaya ve yine aynı aynanın (kendi seyircisi) önünde
Kendini eleştirmeye, kendi sorularıyla ve cevaplarıyla dalga geçmeye
Bunlara gülmeye veya ağlamaya, önemli değil, ama sonunda
Bu soluklanma ânını ve olanağını kendisine tanıdığı için
Aynasını (seyircisi) selamlamaya ve kutsamaya karar verir.
Şükran ve saygısını göstermek için eğilerek selamlar onu.
Benliğinin derinlerinde aradığı Barış’tı,
Aslında kendisiyle ve aynasıyla barışı arıyordu:
O Tiyatro yapıyordu…
O gün konuşuyordu…
Kusurlarını, çelişkilerini ve çarpıklıklarını küçümseyerek,
İnsanlığını kirleten alçaklıklarını
Nice felakete yol açan sahtekârlıklarını
Mimikleri ve vücut büklümleriyle eleştiriyordu,
Konuşuyordu…
Kendini aşmasını sağlayan atılımlarına,
Yücelik, güzellik özlemlerine hayranlık duyuyordu
Kendi düşünceleriyle kurabileceği
Kendi elleriyle şekillendirebileceği
Daha iyi bir varoluş, daha iyi bir dünya özlemi…
Bakarken aynadaki aksine, ah eğer isteseydi, dedi
Eğer paylaşsaydılar kendisi ve aynadaki aksi bu isteği…
Ama biliyor: Onun yaptığı iş Temsil,
Biraz alay, çokça hayal,
Ama aynı zamanda zihinsel bir eylem söz konusu
Kuruyordu dünyayı ve yeniden kuruyordu
O Tiyatro yapıyordu…
Suçlayan sözleri ve jestleriyle
Her türlü umudu baltalasa bile
İnandırmaya çalışıyordu var gücüyle
Her şey ama her şey o akşam, orada olup bitecekti
Onun çılgın bakışlarıyla,
Tatlı kelimeleri,
Kurnaz gülümsemesi
Tadına doyulmaz mizahıyla
Yaralarken de yaraları sararken de
Mucizevi bir cerrahi müdahale olan sözleriyle.
Evet, o Tiyatro yapıyordu…
Ve bizde, Afrika’da,
Özellikle benim geldiğim Kamit bölgesinde
İnsan her şeyle alay eder, hatta kendisiyle de
Her şeye gülünür, hatta yas tutup ağlarken bile
Toprak bizi hayal kırıklığına uğrattığında
Bineriz tepesine Gbegbe veya Bikutsi ile
Ürkütücü masklar yontarız
Glae’ler, Vabele’ler veya Poniugo’lar
Döngüleri ve zamanları bize dayatan
Değişmez Prensipleri canlandırmak için
Ve kuklalar yaparız
Sonunda Yaratıcılarını temsil edip
Oynatıcılarını da köleleştiren,
Tıpkı bizler gibi.
Ağızlardan dökülen sözlerin
Yelkenlerini şişirerek şarkılar ve zikirlerle
Kutsalı fethe çıktıkları ritüeller yaparız.
O ayinlerdeki danslar esriktir
İman çağrıları ve efsunlu sözler yükselir
Ama kahkahadan kırılırız yine de
Kutlamak için yaşam sevincini.
Ne kölecilik, ne sömürgecilik asırlarca süren
Ne ırkçılık, ne ayrımcılık,
Ne sonu gelmez, adı konmaz ceza çağları
Boğamadı, koparamadı
İnsanlığın Anası ve Babası olan Ruhumuzdan
O yaşam sevincini.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Afrika’da da
Tiyatro yapılıyor.
Ve İTİ’ye adanmış bu özel yılda,
Barış mesajını taşımak üzere
Tiyatronun Barış Mesajını taşımak üzere
Kıtamızı temsil ettiğim için
Çok mutlu ve onurluyum.
Çünkü kısa süre öncesine kadar
En küçük bir rahatsızlık veya eksiklik hissedilmeden
Dünyanın kolaylıkla gözden çıkarabileceği söylenen bu kıtanın
Sahip olduğu kadim rol bir kez daha teyit edildi
Afrika İnsanlığın Anası ve Babasıdır dendi.
Ve tüm dünya akın ediyor buraya şimdi…
Sonuçta herkes huzuru bulmak için
Ana baba kucağına koşar, değil mi?
İşte bu sıfatla tiyatromuz tüm insanları
Ve özellikle de tiyatro sözünü, düşüncesini ve eylemini paylaşanları
Kendilerine ve birbirlerine her zamankinden daha çok saygı duymaya
Her insanın içinde daha iyi bir insanlık parçası kazanma umuduyla
En hümanist değerleri öne çıkarmaya çağırıyor:
Böyle bir insanlık aklı ve anlayışı yeniden hâkim kılacaktır.
Ve bu, insan kültürlerinin en etkililerinden biri olan,
Tüm sınırları silen tiyatro ile başarılacaktır…
Tiyatro en diğerkâm kültürlerden biridir, çünkü her dili konuşur,
Tüm uygarlıkları kapsar, tüm idealleri yansıtır,
Tüm yüzleşmeler, karşılaşmalar içinde
Aslında birbirlerini daha iyi tanımaya,
Huzur ve barış içinde birbirlerini sevmeye çalışan
İnsanlar arasındaki derin birlik duygusunu ifade eder.
Temsil, tiyatronun insanları birlikte güldürme ve ağlatma gücünün;
İnsan yeniden insanlığın en büyük zenginliği olsun diye
Cehaletlerini azaltıp bilgilerini artırma gücünün
Önümüze koyduğu eylemlilik görevine çağırırken bizi, katılıma dönüşür.
Tiyatromuz UNESCO tarafından onca vazedilen
Tüm bu hümanist ilkelerin, tüm bu yüksek erdemlerin,
Halklar arasındaki tüm bu barış ve dostluk fikirlerinin
Yeniden incelenip, yeniden değerlendirilmesini öneriyor;
Böylece bugün yarattığımız sahne eserlerinde vücut bulacak
Bu fikirler ve ilkeler bizzat tiyatro yaratıcıları için temel bir ihtiyaç
Ve derin bir düşünce halini alırlarsa
O zaman yaratıcılar bunları seyircileriyle daha iyi paylaşacaklardır.
İşte bu nedenle, Ustamız Kindack Ngo Biyong Bi Kuban’ın tavsiyelerini ele alan son oyunumuz “Ağaç Tanrı”da şöyle deniyor:
“Tanrı bir Büyük Ağaç gibidir,
Her birimiz, nereden baktığımıza bağlı olarak,
Onun sadece bir yanını algılayabiliriz:
Ağacın üzerinden uçan sadece yaprakları
Ve mevsimine göre, açan çiçekleri veya yetişen meyveleri görür.
Toprağın altında yaşayan kökler hakkında daha fazla bilgi sahibidir
Sırtını ağaca yaslayanların bilgisi
Sırtlarındaki histen kaynaklanır.
Farklı yönlerden gelenler
Tam karşıdan bakanların erişemeyecekleri şeyleri görebilirler
Bazı ayrıcalıklılar ağacın özü ile kabuğu arasındaki sırrı çözeceklerdir
Ve bazıları da ağacın iliğindeki en mahrem bilgiye erişeceklerdir
Ama her birimizin algısındaki yüzeysellik
Veya derinlik ne olursa olsun
Hiç kimse, bizzat bu tanrısal ağaca dönüşmediği sürece,
Tüm bu farklı yönleri bir anda ve bir arada algılayamaz.
Zaten ağaca dönüştüğünde, insan değilsindir artık.
Dünyanın tüm tiyatroları birbirlerine hoşgörü ile yaklaşıp
Birbirlerini kabul etsinler
Böylece İTİ’nin küresel amacına daha iyi hizmet etsinler
İTİ’nin bu 70. yaş gününde,
Tiyatronun da güçlü katkısıyla
Dünyada artık daha çok Barış olsun.
Çeviren: Ali Berktay